Avusturyalı Yahudi yazar Stefan Zweig, edebiyata ve edebiyat tarihine kattıklarıyla adını sürekli hatırlayacağımız bir isim. Gerçek anlamda bir entelektüel ve hümanist olan yazar Avrupa’da kökleşip gelişen Rönesans’a, onun getirdiği bilim, akıl, sağduyu gibi değerlere inanmış ve bunların bir temsilcisi olmuştu. Ancak İkinci Cihan Harbi, Hitler ve Nazi Almanyası, Zweig’ın inandığı değerleri yerle bir edince buna daha fazla katlanamadı. 20. yüzyılın ümitsiz münevveri olarak tarihe geçerken ardında Satranç, Dünün Dünyası, Amok Koşucusu, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar gibi okumadan edemeyeceğimiz eserler bıraktı. Hitler’in 1934 yılında Almanya’da iktidara gelmesinden sonra Avusturya’yı terk etti, önce İngiltere, ardından ABD’de yaşadı. Buralarda da rahat bir nefes alamayacağını anladıktan sonra Brezilya’ya giden Zweig, 22 Şubat 1942’de eşiyle beraber Brezilya’da hayatına son verdi. Giderken bize yine kendi özgü arı bir dille bir mektup da bıraktı. İsrail Ulusal Kütüphanesi tarafından yayımlanan ve dilimize de çevrilen bu mektubu paylaşırken değerli yazarı bir kez daha hatırlayalım…
1Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor:

3Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım.

7Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu.
